• (+90) 212 520 12 22
  • diyamandi@diyamandi.com
  • Son Rapaport tarihi : 31/01/2020

  • Üye Girişi
  • English
    • English English
    • Turkce Türkçe
Diyamandi
  • Ana Sayfa
  • Hakkımızda
  • Stok
    • Pırlanta
    • Renkli Taş
    • Tek Taşlar
  • Pırlanta Hakkında
    • Genel Bilgiler
    • 4C
  • Galeri
    • Laboratuvar
    • Taşlar
    • Mücevherler
  • İLETİŞİM

Renkli Taşlar

  • Ana Sayfa
  • Yakut
  • Zümrüt
  • Safir

    Yakut Hangi renk size kendiliğinden aşkı ve canlılığı, ihtirası ve gücü çağrıştırır? Cevabı açıktır, değil mi? Kırmızı. Kırmızı aşkın rengidir. Bu renk etrafına sıcaklık ve güçlü bir canlılık hissi yayar. Ve kırmızı ayrıca yakutun, kıymetli taşların kralının da rengidir. Kıymetli taşların büyüleyici dünyasında, yakut tartışmasız liderdir. Binlerce yıldır yakut, Dünya’daki en değerli kıymetli taşlardan biri olarak kabul edilmektedir. Kıymetli bir taşta bulunması gereken tüm özelliklere sahiptir: muhteşem renk, mükemmel sertlik ve göze alıcı parlaklık. Buna ilaveten; özellikle kalite bakımından iyileri son derece ender bulunan bir kiymetli taştır.

    Uzun zamandan beri Hindistan, yakutun klasik vatanı olarak kabul edilmekteydi. Kıymetli taşlar hakkında zengin bir birikime sahip olan Hint Edebiyatı’nın önde gelen eserleri, iki bin yıllık bir devirden daha uzun bir süre boyunca nesilden nesile aktarılmıştır. Bugün kullanmakta olduğumuz ‘Korindon’ terimi, Sanskritçe bir kelime olan ‘kuruvinda’ kelimesinden türetilmiştir. Yakut anlamına gelen Sanskritçe kelime ‘ratnaraj’dır, ‘kıymetli taşların kralı’ anlamına gelir. Yakut için hazırlanmakta olan, krallara layık bir karşılamadır. Ne zaman bilhassa güzel bir yakut kristali bulunsa, hükümdar, kıymetli mücevheri karşılamak için yüksek rütbeli memurlarını gönderir ve uygun oan şekilde onu karşılardı. Bugün, yakutlar hala kraliyet ailesi mensuplarının resmi işaretlerini süslüyorlar. Fakat acaba bunların hepsi hakiki yakut mudur? Daha fazlasını öğrenebilmek için okuyunuz!

    Yalnızca kromun küçük bir parçası...

    Yakut, safirin de ayrıca çeşidi olduğu; Dünya’daki en sert minerallerden biri olan korindon mineralinin kırmızı bir çeşididir. Saf korindon renksizdir. Krom, demir, titanyum ve vanadyum gibi elementlerin parçacıkları renkten sorumludur. Bu kıymetli taşların muazzam sertliği vardır. Mohs ölçeğinde sonuçları 9 olmuştur ve elmastan sonra ikinci gelmektedir. Yalnızca kırmızı korindona yakut denmiştir, diğer tüm renkler safir olarak sınıflandırılmıştır. Yakut ve safir arasındaki yakın ilişki, ancak 19. yüzyılın başından itibaren öğrenilebilmiştir. O zamana kadar, kırmızı lal taşları veya spinellerin de yakut olarak düşünüldüğünü söyleyebiliriz. (Öyle ki, ‘kara yakut’ ve ‘Timur yakutu’, iki Britanya taç mücevheri, gerçek yakut olmadıkları, spinel oldukları halde, bu şekilde adlandırılmışlardır.)

    Yakut, çok renkli korindon ailesinin bu muhteşem kırmızı üyesi; alüminyum oksitten ve kromdan, aynı zamanda, hangi tortudan olduğuna bağlı olarak, diğer elementlerin de nitelikli zerrelerinden meydana gelmiştir. Ancak, gerçekten iyi renk ve berraklıkta, dünya madenlerinde bu mücevhere çok seyrek rastlanır. Biraz mantığa aykırı olarak, bu kıtlıktan sorumlu olan, renklendirici element kromdur. Gerçekten de milyonlarca yıl önce, mücevherler Dünya’nın yer kabuğunun derinliklerinde oluşurken, yakuta o muhteşem rengini veren element kromdu. Fakat, aynı zamanda, kristallerin içinde birçok ince çatlağın ve yarığın oluşmasından sorumlu olan yine kromdur. Böylece, yalnızca çok az miktarda yakut kristali iyi koşullarda kalmıştır ve böylece rahatça önemli büyüklüklere ulaşabilmişlerdir ve mükemmel mücevhereri oluşturmak üzere kristalleşmişlerdir.

    Bu nedenle, 3 karattan daha büyük yakutlara çok seyrek rastlanır. Böylece, iyi renklere ve daha büyük ebatlara sahip olanların müzayedelerde neden en yüksek fiyatlarda yer aldıkları, aynı kategoride yer alan elmaslara ödenen miktardan bile daha yüksek fiyatlara alıcı buldukları daha iyi anlaşılır.

    Bazı yakutlar daha muhteşem, ipeksi bir parıltı sergilerler, bunlara yakutun ‘ipeği’ denir. Bu fenomene neden olan, nitelikli rutil iğneleridir. Ve şimdi, nadir yıldız yakutlarından birisi bulunmuştur. Burada da: yakut içinde yıldız şekilli br tortu oluşturarak, uzmanlar tarafından ‘asterizm’ olarak bilinen , cezbedici bir ışık etkisi yaratarak mineral rutil oluşturulur. Şayet bu çeşit yakutlar yarı kubbeli kabokon şekinde kesilmişse, sonuç; diğeri hareket ettirildiğinde taşın yüzeyinden büyülü bir şekilde kayıyormuş gibi gözüken altılı yıldız olacaktır. Yıldız yakutlar, çok nadir bulunurlar. Değerleri, güzelliklerine ve renklerinin çekiciliğine ve daha düşük bir derecede, saydamlıklarına göre değişir. Nitelikli yıldız yakutlar; bununla beraber, her zaman, taşin ortasına doğru hareket eden, hayali yatay çizgiye doğru uzanan ışınlar yayarlar ve yıldızın kendisi de tam olarak merkezde yer almalıdır.

    Yakut – Kırmızı ihtiras demektir Kırmızı yakut içindir. Yakut da kırmzı. Kıymetli taş için en önemli şey, taşın rengidir. Yakut (ruby) kelimesinin Latince ‘kırmızı’ anlamına gelen ‘rubens’ kelimesinden türemesi sebepsiz değildir. Yakut kırmızısı emsalsizdir: sıcak ve ateşli. Bu rengi çağrıştıran iki sembol sihirli element vardır: ateş ve kan, insanlık için sıcaklık ve hayat anlamına gelir.

    Bu yüzden yakut kırmızısı sadece eski bir renk değildir, bilakis sulandırılmamış, sıcak, ihtiraslı, güçlü bir renktir. Diğer kıymetli taşlardan farklı olarak yakut, güçlü duyguları ifade etmek için mükemmel bir araçtır. Sakin ve kontrollü bir sevgiyi sembolize etmek yerine, kıymetli yakutlu bir yüzük seti; insanların birbirlerine duydukları bu tutkuya, vazgeçilmez aşka tanıklık edecektir.

    Saf yakutların doğum yerleri

    En güzel yakut kırmızısı hangisidir? Güzel bir soru. Yakut kırmızısı, menşeine bağlı olarak çok farklı nüanslar içerebilir. Bu nüansların alanı oldukça geniştir, ve belki de hotel kategorileri ile karşılaştırılabilir. Lüks konaklamadan, sade bir hotele veya hostele. Örneğin, mücevher uzmanları ‘ Birmanya Yakutu’ ndan söz ederlerse, en lüks kategoriden bahsediyorlar demektir. Fakat bu, taşın illahi de Birmanya menşeili olması gerektiği anlamına gelmez. Esas olarak, bahsdilen yakutun renginin, Birmanya’daki (günümüzde Myanmar) ünlü yataklardan geldiği gerçeğinin bir göstergesidir: hafif mavimsi renkli koyu, tam kırmızı. Bu renk bazen ‘güvercin kanı kırmızısı’ olarak da anılır, fakat ‘Birmanya rengi’ terimi daha uyun bir tanımlamadır. İşin uzmanı bir kişi, bu rengi derhal efsanevi ‘Mogok Taş Sahası’ ve Myanmar’ın kuzeyindeki mücevher merkezi Mogok ile bağdaştıracaktır. Burada, ülkenin ünlü yakut yatakları, yüksek zirvelerle çevrili bir dağ vadisinde bulunmaktadır. Dayanılmaz bir parlaklığın mücevherleri ‘yakutlar vadisi’nden itinayla gün yüzüne çıkarılır. Ne yazık ki, gerçek saf nitelikli olanlar burada bile azdır. Bir Birmanya yakutunun rengi fevkalade canlı olarak kabul edilir. İster doğal, ister yapay olsun, her ışık altında eşsiz parlaklığını gösterdiği söylenir.

    Dünya’nın en önemli yakut yataklarına yaptığımız seyahat daha sonra bizi, doksanlı yılların en önemli yakut yataklarının bulunduğu Myanmar’ın kuzeydoğusundaki küçük kasaba Mong Hsu’ya götürür. Aslında, işlenmemiş Mong Hsu yakut kristalleri gerçekte iki renk olarak göründüğü için, bu yakutların kuyumculuk amacı ile kullanılmasının pek uygun olmayacağına inanılırdı: mor ve siyah arası çekirdek ve parlak kırmızı çevre. Isı ile işlenmesi sonucu koyu çekirdeğin koyu kırmızıya dönüştürülebileceğinin keşfedilmesinden sonradır ki, Mong Hsu’nn yakutları mücevher piyasasında yerlerini bulmaya başlamışlardır. Günümüzde, Mong Hsu kıymetli taş madenleri hala en önemli yakut arz eden yerler arasındadır. Ekseriyetle, ticari niteliklere sahip, ısı ile işlenmiş, 0,5 ila 3 karat arasında yakut arz ederler.

    Yakut yatakları ayrıca komşu ülke olan Vietnam’da da, Çin sınırı yakınlarında bulunurlar. Vietnam menşeili yakutlar, genelikle hafiften morumsu bir renk sergilerler. Diğer bir klasik tedarikçi olan Tayland’ın yakutları, daha çok kahvrengiye çalan koyu kırmızı renge sahiptirler. Bu ‘Siyamlı renk’ – koyu kırmızı – Birmanya renginden sonra güzellikte ikinci kabul edilir, ve özellikle ABD’de çok popülerdir. Günümüzde çok nadir bulunan Seylan yakutu, esas olarak açık kırmızıdır, olgunlaşmış ahududu rengine benzer. Diğer yakut yatakları, Kuzey Pakistan’da Hunza Vadisi’nde, Keşmir, Tacikistan, Laos, Nepal, ve Afganistan’da bulunur.

    Fakat yakutlar ayrıca, Mysore ve Orissa federal devletlerinde, göreceli olarak geniş kristal yataklarının bulunduğu Hindistan’da da üretilir.Bu kristallerin içinde birçok zerreler vardır, bununla birlikte, kolye veya kabokon olarak kesilmeye uygun haldedirler. Son günlerde insanlar, yakut kaynağı olarak Doğu Afrika’dan söz etmeye başlamışlardır. 1960’lardaki keşiflerini müteakiben Kenya ve Tanzanya yakutları, güzellikleri, açık ve koyu kırmızı arasında değişen güçlü renkleri ile uzmanları hayrete düşürmüşlerdir. Fakat Afrikalı madenlerde de; iyi renk, saflık ve ebatta saf ve berrak yakutun bulunma ihtimali çok düşüktür. Çıkarılan madenler genelde orta kalitededir.

    Renk (hemen hemen) herşeyin üzerindedir

    Belirttiğimiz gibi renk, bir yakutun en önemli özelliğidir. Saydamlığı ise yalnızca ikinci derece öneme sahiptir. Böylece, içeriğindeki zerrecikler, taşın saydamlığnı azaltmadıkça veya direkt olarak merkezinde yer almadıkları sürece, yakutun kalitesini zedelemezler. Aksine: bir yakut içerisindeki zerrecikler, yakutun ‘parmak izi’, yani özgünlüğünün ifadesi bile sayılabilirler, ve aynı zamanda, hakikiliğinin ve doğal menşeinin kanıtı bile sayılabilirler. Kesim esastır: yalnızca kusursuz bir kesim, bu değerli ve kıymetli taşın güzelliğini, ‘mücevherlerin kralı’na yaraşır bir biçimde vurgulayacaktır.Ancak, gerçekten kusursuz yakut, gerçek kusursuz aşk kadar nadir bulunur.Eğer ona rastlarsanız, bu küçük bir servete mal olacaktır. Fakat ‘yakutunuzu’ bulduğunuzda, hiç vakit kaybetmeyiniz: sıkı sıkı tutunuz!

    Zümrütler muhteşem mücevherlerdir. Bunlar dünyanın en güzel, bir insanın hayal edebileceği en yoğun ve en yaygın yeşil renge sahiptir: zümrüt yeşili. Bunların içine bir takım eklemeler yapılabilir. En üst kalitede, ince zümrütlerin elmaslardan da iyi daha değerli oldukları söylenir.

    İsim olarak zümrüt, eski Fransızca ‘esmeralde’ sözünden gelen Grekçe ‘smaragdos’ kelimesinden gelir ve gerçek anlamda sadece ‘yeşil mücevher taşı’ anlamını taşır. Bu muhteşem mücevher taşı üzerine sayısız fantastik hikayeler söylenmiştir. Günümüzde hala en değerli zümrütlerin bulunduğu Güney Amerika’nın İnka ve Aztek medeniyetleri zümrüdü kutsal mücevher taşı olarak nitelendirmekteydi. Ancak buna rağmen en eski mücevher bulguları Mısırdaki Kızıl Deniz yakınlarına kadar uzanır. Bunu söylemekle durumu şöyle ifade ederiz. Buradaki mücevher taşı madenleri milattan önce 3000 ve 1500 yılları arası Mısır Firavunları tarafından yeterince sömürülmüş ve daha sonraları bunlara ‘Cleopatra’nın Madenleri’ adı verilmiştir. Anlayacağınız 19.yy başlarında bu madenler yeniden keşfedilmiş oldu.

    Vedas adlı yüzyıllar öncesi yazılanlara göre Hitliler tarafından ortaya konan kutsal yazıtlarda bu kıymetli yeşil mücevher taşı hakkında konu açılarak ‘Zümrütler iyi şans getirir…’ ve ‘Zümrüt iyilik getirir…’ gibi yazılara rastlamaktayız.

    Dolayısıyla Hitli maharajaların hazine sandıklarında böylesine güzel, harikulade zümrütlere rastlamış olmamız şaşırtıcı değil. Mogul Zümrüt adı verilen dünyanın en büyük zümrüt taşlarından bir tanesidir. Tarihçesi 1695 yılına kadar uzanır, ağırlığı 217.80 karattır ve boyu ise 10 küsur cm.yi bulur. Bir tarafına dualar kazılmış diğer tarafına ise harikulade çiçeksi işlemeler yerleştirilmiştir. Bu ananevi zümrüt 28 Eylül 2001 tarihinde Cristie’s of London Müzayedesinde 2.2 milyon Amerikan Dolarına ismi verilmeyen bir alıcıya satıldı.

    Zümrütler antik çağlardan beri yüksek saygı ortamı içinde barındırılmaktadır. Bu sebep dolayısıyla en ünlü zümrütlere ancak müzelerde vekoleksiyonlarda rastlayabiliriz. Newyork Doğal Tarih Müzesi, mesela, bir teşhirde Patricia isimli dünyanın en büyük Kolombiya zümrüt kristalini yanına yerleştirilen 632 karat ağırlıkta İmparator Cihangir’e ait saf zümrütten yapılma bir kupa sergiledi. Buna mukabil olarak ağırlığı 220 ila 1796 karat arası değişen 5 adet son derece değerli zümrüt kristali İran Ulusal Hazinesinden alınarak Bogota Bankası sergisine dahil edildi. Bununla beraber eki İmparatoriçe Farahdiba’ya ait bir Didem taşı da bulunur. Türk Sultanları da bayılırdı zümrütlere. İstanbul Top kapı Sarayı’na giderseniz çeşitli mücevher kalemleri, yazma gereçleri ve hançerler görürsünüz. Her biri zümrüt ve diğer mücevher taşlarıyla ustaca süslenmiş. Bununla beraber eki İmparatoriçe Farahdiba’ya ait bir Didem taşı da bulunur.

    Türk Sultanları da bayılırdı zümrütlere. İstanbul Top kapı Sarayı’na giderseniz çeşitli mücevher kalemleri, yazma gereçleri ve hançerler görürsünüz. Her biri zümrüt ve diğer mücevher taşlarıyla ustaca süslenmiş.

    Hayatın ve Aşkın Yeşil Rengi

    Zümrüt tarafından ortaya konan yeşil renk hayatı ve bahar zamanını simgeler ve defalarca kendini tekrarlar. Ancak bununla da kalmaz asırlar boyudur güzellik ve kalıcı sevginin rengidir. Antik Roma çağlarında, yeşil Venüs’ü simgelerdi, yani güzellik ve sevgi tanrıçası. Günümüzde de hala bu renk birçok kültür ve din için önemli bir yer işgal eder. Yeşil, mesela, İslamiyet için kutsal renktir. Arap ülkelerinin çoğunun bayraklarında yer alan yeşil renk, onların inanç ve itikatlarının birlikteliğini simgeler. Öyle ki bu renk Katolik kilisesinde dahi yüksek statü sahibidir ve yeşil renk doğallığın simgesi yerine geçer.

    Zümrüt tarafından yayılan harikulade yeşil renk uyum, doğa sevgisi ve yaşama sevinci taşır. İnsan gözü ne yazık ki bu rengi yeterince göremez. Pliny tarafından yapılan yorumda yeşil rengin gözleri fazla yormadan güzel görüntü sağladığı şeklinde ifade kullanılmıştır. Yeşil taze ve canlı bir renktir, hiçbir zaman monotonluğa kaçmaz. Ve renklerin parlak gün ışığı ve lamba tarafından sağlan suni ışık altında her zaman değişik görünüm kazandığı dikkate alınırsa zümrüt yeşili hangi nüans altında olursa olsun her zaman canlılığını korur.

    Doğanın Parmak İzleri

    Rengi tarafından ortaya konan canlı ışıltı zümrüt’ü emsalsiz bir mücevher taşı yapar. Ancak hakikaten iyi kalite denebilecek zümrüdü bulmak nispeten zordur, hatta buna yapılan birtakım katkılar çoğu zaman bu emsalsiz mücevher taşı tarafından ortaya konan renklerin türbülans durumunu gözler önüne serer. Ancak ne var ki ince tarzda yapılacak katkılara gelirsek bunlar hiçbir şekilde mücevher taşı içinde barınan yüksek itibarı zedelemez. Hatta aksine; katkı yapılan hallerde bile derin ve canlı renkleriyle bir zümrüt her zaman için rengi daha solgun olan neredeyse tüm diğer zümrüt taşarlından daha yüksek kıymet ifade eder. Etki ve birazda şiirsel olarak bakacak olursak , uzmanlar tarafından kristal yapıt, çatlak yada çizikler için bu mücevher taşının kendine has muhtelif tipik özelliği şeklinde değerlendirilir. Öyle ki zümrüt bahçesinde sanki küçük yeşil birer bitkidir bunlar ve mücevher taşına kimliğini kazandıran doğal özelliklerdir.

    Peki nereden geliyor tüm bunlar ve nasıl oluşuyorlar? Bu soruların cevabını bulmak için zümrüt mücevherinin menşesine kadar inmemiz gerekecek. Zimbabwe ülkesinde bulunan zümrüt taşları dünyanın en eski mücevherleridir. Bunlar 2.600 milyon yıldır büyümekle beraber mesela Pakistan’da yaklaşık 9 milyon yıllık daha genç numunelere rastlanır. Kimyevi-mineralojik açıdan bakacak olursak zümrütler berilyum- alüminyum-silikat karışımından oluşur.

    Sertlik derecesi 7.5 ila 8 değerinedir ve açık mavi, aqua marina ,canlı pembe, mordanite, altın heliodor ve soluk yeşil beril,en büyük mücevher taşlarından beril familyasını oluşturur. Saf beril renksizdir. Diğer bileşkeler katıldıkça renkler meydana gelmez. Zümrüt konusunu ele alacak olursak bu muhteşem rengin arkasında yatanların krom ve vanadyum olduklarını görürüz. Normal olarak baktığımızda, bu elementler içinde berilyum yer alan dünya kabuğunun bir hayli farklı yerlerinde yoğun olarak yer almaktaydı ve belki de hiç bulunmuyorlardı. Ancak orojenez, metamorfizm, ortaya çıkış ve toprak erozyonundan kaynaklanan kesif tektonik süreç sonucu bu birbirine zıt olan elementler birbirleriyle buluşmuş, kristalleşerek en güzel mücevher taşlarını oluşturmuşlardır. Jeolojik şartlarda meydana gelen gerilim yukarıda bahsi geçen süreçler için bazılarında ufak ve bazılarında büyük denecek şekilde çiziklerin oluşumuna yol açmıştır. Bir zümrüt taşını alıp mikroskop yada büyüteçle baktığımızda bu benzersiz mücevheri meydana getiren özellikleri kısmen de olsa görürüz: burada küçük yada büyük çatlaklar var, mini kristal yada hava kabarcığının parıltısı ve buradaysa her türlü şekil diyelim gördüklerimiz için. Kristaller hala büyümeye devam ederken bu işlemler sanki bir nevi iyileştirici etki sağlamış ve dolayısıyla Kolombiya zümrütlerinde rastladığımız üç fazlı katkılar meydana çıkmıştır. Sıvı dolu oyuklar, içinde çoğu zaman gaz bulunan küçük kabarcık ve minnacık kristaller ihtiva ederdi. Bu yüzden ince zümrüt taşları çok değerlidir.

    İşte bu yüzden zümrüt taşının fırtınalı bir geçmişi vardır ki ve bunlar her zaman için incelik ifade eden mücevher olarak kalabilmiş ve ne renk ne de berraklıkları bozulmadan devam etmiştir.

    İnce Zümrütler Dünyası

    Kolombiya hala ince zümrütlerin en fazla bulunduğu dünya ülkesi olma özeliğini korur. Burada yaklaşık 150 adet maden vardır ki tamamı günümüze kadar henüz açılmamıştır. En çok bilinenlerin isimleri Muzo ve Chivor Madenlerinde yer alan zümrütler İnkalar tarafından Kolombiya döneminden eski çağlarda kazılmış, ekonomik olarak bakıldığında ise en önemli madenin içinde 60 kadar çalışma yapılan yüzey bulunduğu Coscuez isimli madendir. Tahmini rakamlara bakacak olursak, Kolombiya ülkesinin günümüzdeki toplam zümrüt üretiminin yaklaşık 4/3 ü Coscuez madenlerinden çıkanlardan ibarettir. Kolombiya’da ortaya çıkarılan zümrütlerin diğer madenlerde çıkarılanlardan en büyük farkı özellikle ince, parlak yeşil renkte ve hiçbir şekilde mavimtırak renk içermemeleridir. Bununla birlikte madenden madene elde edilen zümrüt taşlarının renkleri farklılık gösterebilmektedir. Bu muhteşem güzel renk uluslar arası düzeyde zümrüt ticareti yapanlar tarafından o kadar büyük itibar görür ki bunlar üzerinde yapılan ve kendini son derece belli eden katkılar dahi kale alınmaz. Ancak Kolombiya ülkesi tarafından daha sunulacak çok şey var: şimdi ve eskiden Kolombiya zümrüt madenlerinde bulunan altı düzeyli trapiçe ve benzeri az bulunur zümrütlerde sanki bir değirmen taşının uzantıları mücevher taşının görüntüsüne yansıtılır.

    Her ne kadar iyi zümrüt taşlarının çoğu hiç tartışmasız olarak Kolombiya menşeli bulunsa da, bu mücevher taşının doğum yeri hiçbir zaman söz konusu taşın kalitesi için mutlak anlamda garanti yerine geçmez. İnce zümrüt taşlarına diğer ülkelerde de rastlamak mümkün, mesela Zambiya, Brezilya, Zimbabwe, Madagaskar, Pakistan, Hindistan, Afganistan, ve Rusya. Zambiya, Zimbabwe ve Brezilya’da çıkan ince zümrüt taşları özellikle uluslar arası ticarette çok yüksek itibarlı bir yer tutar. Bununla beraber Zambiya’da bulunan zümrüt kristalleri güzellik, derin zümrüt rengi ve üstün berrak özellikleriyle tanınır dünyada. Bunların rengi Kolombiya zümrütlerinden daha koyudur ve çoğu zaman ince ve hafif mavimtırak bir arka plan üzerine yerleşiktir. Çoğu zaman daha küçük ve son derece ince olan zümrüt taşlarına rastlamak için Zimbabwe ülkesinde yer alan ünlü Sandawana madenine gittiğimizde canlı yeşil renge sahip olanları görürüz ve üzerlerinde ince bir sarımtırak-yeşil nüans yer alır. Ve bununla beraber Kolombiya’da yer alan ünlü zümrüt madenleri halihazırda Brezilyadaki Novaera isimli madende bulunan güzelim yeşil tonlarla süslü zümrüt taşları bunlara rakiptir ve komşularındaki zümrütlerden daha az cazip olmaları yalnızca küçük bir marja sahiptir. Brezilya aynı zamanda ender bulunan kedi gözü zümrüt ve bulunması son derece güç olan altı noktalı yıldız zümrütleri de dünyaya üreten bir ülkedir. Sağ olsun Afrika ve Brezilyada yapılan bulgular, artık günümüzde zümrüt fanları için kendilerini daha çok memnun edecek çeşitler bulabilmekteyiz.

    Büyük ve çizgisiz kristallerin oluşumunda karışıklık beklemek mantıklıdır. Bu sebep dolayısıyla, iyi bir renk ve iyi transparanlık ancak büyük zümrüt taşlarında bulunur ki bunlara rastlamak çok zordur.

    Sertlik her ne kadar zümrüt taşını büyük ölçüde korusa dahi, taşın kırılgan özelliği kesme düzenleme işlemlerini nispeten zorlaştırmaktadır. Yetenekli bir mücevher taşı kesicisi için dahi zümrüt taşını kesmek özellikle zor bir iştir. Birincisi çünkü kesmeye çalıştığınız ham kristal çok yüksek kıymet ifade eder ve ikincisi yapılan katma işlemlerindeki sıklıktır. Ama yinede bu durumlar dahi mücevher kesicisini bu taşa olan sevgisinden azletmez. Aslına bakacak olursak özelliklede bu mücevher taşı için özel bir kesim sistemi gelişti: zümrüt kesimi. Bu dörtgen yada kare biçimli keski keskin kenarları sayesinde bu güzelim mücevher taşının kıymetini gözler önüne serer ve aynı zamanda onu etraftan gelecek olan mekanik baskıdan kurtarır.

    Buna mukabil olarak zümrüt taşlarını çoğu klasik diğer şekillerde de kesebiliriz ancak ham madde içinde çok sayıda katman bulunursa bunun hafifçe yuvarlatılmış Cabochon, yada Hindistan da popüler olan zümrüt bocuklarıyla kesim yapmak adettendir.

    Günümüzde zümrüt taşlarını çoğu renksiz yağ yada reçine ile kaplanır. Bu genel bir ticari uygulamadır,ancak uygunsuz uygulamaya karşı son derece hassas tepkime veren bu yeşil hazine değerindeki taşlar için mütekabil olarak tehlike teşkil eder. Mesela bunlar için ültrason banyo ile temizleme yapılamaz. Çalışma esnasında kesici tarafından kullanılan nesne mücevher taşı yüzeyinde yer alan ince olukları kapanmasına yol açar. Bunları ortadan kaldırmaksa mücevher taşına mat bir görünüm kazandırır. Bu yüzden zümrüt yüzükler parmağa takılmadan önce içinde su yer alan temizleyici maddeye batırmak adettendir.

    Eski çağlarda bazı insanlar, gökkubbenin; dünyanın içine gömülü olduğu mavi dev bir safir olduğuna inanıyorlardı. Burada, bu kusursuz güzelliğe sahip olan safirin daha yerinde bir tarifi olabilir mi? Ancak bu kıymetli taş yalnızca bir yerden değil, gökkubbenin bütün mavi gölgelerinden gelir. Akşamın derin mavisinden, yaz mevsiminin narin mavisine kadar üzerimize büyüsünü yansıtır. Bununla beraber bu büyüleyici mücevher, diğer başka renkleri de alır. Bu renkler, yalnızca uzak bir ufuğun saydam grimsi mavisini değil; ışığın gün batımındaki büyüleyici renkli oyunu misali - sarı, pembe, turuncu, ve mor renklerini de alır. Safirler her ne kadar göğün mücevherleri de olsalar, yine de ‘mavi gezegenimiz’in sert yer kabuğundan çıkarılırlar.

    Mavi, safirin ana rengidir. Mavi ayrıca insanların yüzde ellisinin, bayan ve erkeklerde benzer oranda, favori rengidir. Biz bu rengi, safirle güçlü bir bağ kuracak şekilde, sempati ve harmoni, arkadaşlık ve sadakat ile ilişkilendiriririz. Kalitesine olan intiba, onların uzun vadedeki değerlerini ortaya koyar. Başlarda çok da kabarmayan bir tutku olmakla beraber, daha soğukkanlı, karşılıklı anlaşılabilen ve sarsılmaz bir güven yaratır.

    Böylelikle safirin mavisi, durağan ve güvenilir olan her şeye uyan bir renk halini alır. İşte bu, bir çok ülkede neden pek çok kadının nişanları sırasında safiri yüzük olarak görmek istemesinin nedenlerinden birisidir. Safir sadakati sembolize eder, ve ayni zamanda insanların aşklarına ve özlemlerine anlam katar. Müzikte, belki de mavinin en ünlü örneği George Gershwin'in "Mavi rapsodi"sinde bulunabilir. Ve safir mavisi, açık görüşlülük ve yoğun zihinsel efor haricinde, diğer tüm maddelerde bile bulunur. Dünya satranç şampiyonunu yenmeyi başarabilen ilk bilgisayar, dikkatleri çeken ‘Koyu Mavi’ adını taşımaktadır.

    Safiri çok tercih edilen yapan şey nedir?

    Güzelliği, muhteşem renkleri, saydamlığı, fakat ayrıca durağanlığı ve dayanıklılığı; mücevher tutkunlarının ve uzmanlarının bu mücevherele ilişkilendirdikleri niteliklerdir. (Bu yalnızca mavi safirle ilgili olan bişey değildir, bundan daha fazlasıdır) Safir, üyelerinin üstün sertliği ile tanımlanan korindon grubuna aittir. (Mohs ölçeğinde 9) Gerçekten de sertlikleri yalnızca elmas tarafından geçilmiştir – zaten elmas da dünyada bulunan en sert mineraldir! Bu sertliğin saysinde, safirlerin bakımı kolaydır, taşıyıcısının yaptığı olağan bakımdan başka hiçbir şeye gerek kalmaz.

    Korindon gubunda bulunan mücevherler, büyük derinlikteki ısı ve basınç neticesinde, uzun zaman önce muhteşem mücevherler şeklinde kristalleşen saf alüminyum oksitten meydana gelirler. Diğer elementlerin, özellikle de demir ve kromun az miktardaki varlıkları, renklendirmeden sorumludur, esasında beyaz olan safiri; mavi, kırmızı, sarı, pembe veya yeşilimsi safir haline getirir. Ancak bu, her korindon aynı zamanda safirdir anlamına gelmez. Yüzyıllar boyunca; uzmanların, hangi taşların safirliği hakettiği konusundaki düşünceleri arasında farklılıklar bulunmaktaydı. En sonunda, yakut kırmızısı olanlar ve krom tarafından renklendirilenlere ‘yakut’ denmesi gerektiği; ‘yakut kırmızısı’ olmayan diğerlerine ise ‘safir’ denmesi gerektiği üzerinde mutabakat sağlanmıştır.

    Safirden söz açıldığı takdirde, birçok mücevher tutkununun aklına hemen kadife gibi mavi gelecektir. Birçok kullanıcısı olan çok yönlü bir renktir. Mavi bir safir, güvenilirliğin ve mizacın birlikte hareket ettiği ve onu taşıyan kadın ile birlikte, her zaman yeni şeylerle rastlaşmaya hazır olunan, tam dengeli bir hayat tarzına en çok uyar. Bu muhteşem mücevherin başka renklerde de bulunduğu gerçeği uzun zamandır hemen hemen yalnızca içimizdekilere aittir.

    Ticarette, mavi olmayan safirler ‘lüks’ olarak adlandırılırlar. Bunlar arasındaki ayrımı daha da kolaylaştırmak için, yalnızca mücevher adlarıyla değil, aynı zamanda da renk tanımlarıyla nitelenirler. Başka bir deyişle, ‘lüks safirler’; sarı, mor, pembe, yeşil veya beyaz safirler olarak tanımlanırlar. Lüks safirler, saf bireyselliği çağrıştırırlar ve yalnızca bireysel renkli mücevherleri sevenler için yapılmışlardır. Günümüzde, pozitif manada, büyüleyici çeşitli tasarımlar halinde, - yüzük taşları, gerdanlık, pandatif veya kulak mücevheri halinde; tek taş, değerli boncuk veya parlak taşlı olarak bulunurlar .

    Bununla birlikte, safirin mağazalarda da sürprizleri vardır. Örneğin, ‘lotüs çiçeği’ne yakın bir manaya gelen şiirsel ad ‘padparadja’yı taşıyan, ikinci rengi saf pembe olan, turuncu çeşitli safirler bile mevcuttur. ‘Yıldız safirler’ de çok nadir bulunur. Hareket ettirildiğinde, sanki taşın yüzeyine doğru yayılıyormuş izlenimi veren , yıldız ışığı etkili, yarı kubbeli kesimli safirlerdir. Her zaman nadir bulunan bu safir çeşitlerine hayran olan mücevher tutkunlarının olduğu söylenmektedir. Gerçekten de, ilişkilerin sürekliliği, bu mücevhere ait olduğu söylenen özelliklerden bir tanesidir.

    Üst kalite safirler nadir bulunur

    Safirler, göğün mücevherleri, sadece birkaç yerde, güzelce gizlenmiş olarak bulunurlar ve gün yüzüne çıkarılmaları için öncelikle çok çalışmak gerekir. Safirler; Hindistan, Birmanya, Seylan, Tayland, Vietnam, Avustralya, Brezilya ve Afrika’da bulunurlar. Mücevher madenlerinden, ilk önce ham kristaller alınır ve yetenekli eller tarafından parlak mücevherlere dönüştürülecekleri işleme merkezlerine götürülür. Bir safirin işlenmesi esnasında, gerçekten, işleyen kişi tüm hünerlerini, sadece sert olmakla kalmayan bu mücevherler için bir araya getirmelidir. Mücevherlere baktığınız bakış açınıza bağlı olarak, başka renklere ve renk yoğunluklarına da sahip olduklarını görürsünüz. Böylece, ham kristalleri, rengin en iyi şekilde ortaya çıkmasını sağlayacak şekilde ayarlamak, işleyenin vazifesidir.

    Nerede bulunduklarına bağlı olarak, işlenmiş taşların renk yoğunluğu ve rengi çeşitlilik gösterir, bu da şu anlama gelir ki, sonradan, taşıyıcı seçimi hakkıda epey zorlanacaktır. Acaba, kendisine yağmurlu günlerde bile parlak yaz gökyüzünü hatırlatacak olan orta mavi bir mücevher mi almalıdır?

    Veya akşam oldğunda bile canlı canlı parlamaya devam edecek olan daha açık mavi olanını mı tercih etmelidir? Gündüzün parlak ışığı, birçok safirin, akşamın yapay zayıf ışığındakinden daha canlı olarak parlamasını sağlar. Böylece aslında, sıkça iddia edildiği gibi, en koyu ton mavi, safirin en gıpta edilen rengi değildir, fakat yoğun, koyu, zayıf yapay ışık altında bile bakıldığında, hala mavi olarak görünen tam mavi, en gıpta edilen renktir.

    Uzmanlar ve işin ehlileri, kadife gibi parlaklığı ile Keşmir rengini, en güzel ve en değerli mavi olarak nitelerler. Keşmir’de 1880’de, 16,000 feet’lik yükseklikte meydana gelen toprak kayması sonucu, bu muhteşem mücevherler bulunmuştur ve sekiz yıllık bir dönem boyunca sıkça çıkarılmıştır. Bu mücevherlerin rengi, insanların ziinlerinde birinci sınıf safir rengi izlenimi bırakmıştır. Tipik Keşmir rengi; daha çok ipeksi parlaklık ile yoğunlaştırılmış, ikinci renk olarak çok ince mor içeren, saf, yoğun mavidir. Bu rengin yapay ışık altında değişmediği söylenir. Fakat Birmanya rengi de bilhassa değerli olarak nitelendirilir. Koyu, tam maviden, koyu peygamberçiçeği mavisine kadar değişiklik gösterir.

    En eski safir buluntuları Seylan’da, veya günümüzdeki adıyla Sri Lanka’da bulunmuştur. Orada insanlar, eski çağlardan beri mücevherler için kazı yapagelmişlerdir.

    Uzmanlar Seylan safirini, açık, orta-mavi renklerdeki parlaklığından tanırlar. Birçok mavi safirin ya Avustral-ya, ya da Tayland’tan geldiği söylenebilir.

    Değerleri; büyüklük, renk ve saydamlıklarına göre değişiklik gösterir. Çok iyi nitelikteki taşlarda, yegane ana kriter olmamakla beraber, mücevherin menşei de önemli bir rol oynamaktadır.Rengin kendisi, çeşitli nitelikler arasındaki büyük fiyat farkını açıklayan safirin coğrafik menşeinin gerekli bir fonskiyonu değildir. En değerlileri hakiki Keşmir taşlarıdır. Birmanya safirleri de hemen hemen aynı yüksek değerdedir, ve hemen ardından Seylan safirleri gelmektedir. Mücevherin herhangi bir işleme tabi tutulması olasılığı veya diğer faktörler de fiyatı belirleyici unsurlardır. İşleme tutul-madığı garanti edilen mücevherlerin, mücevher kozmetiği çağında daha çok peşlerinden koşulmaktadır. Ve eğer seçilen taş ayrıca hakiki ise, Keşmir veya Birmanya menşeili olduğu belgeli ise, büyük olasılıkla fiyat, gerçek mücevher tutkununun coşkusunu yansıtacaktır

    Orada insanlar, eski çağlardan beri mücevherler için kazı yapagelmişlerdir.

    Birkaç sene öncesinde Madagaskar’daki durumda olduğu gibi, adanın güneydoğusunda millerce alanı kaplayan mücevher yatağının bulunması ve cesur öncülerin bunları keşfetmesi çok sıkça rastlanan bir durum değildir. O zamandan beri, yalnızca ticarette yeterli mavi safirler bulunmamış, ayrıca büyük güzellik ve saydamlıkta, bazı muhteşem pembe ve sarı safirler de yer almıştır. Bu arada, Tanzanya’daki uzmanlar da ayrıca iki büyük ölçekli mücevher yatağının varlığının ilk kanıtlarını bulmuşlardır. Büyük değilse, safir kristalleri mavi, yeşil, sarı ve turuncu renktedir.Ve yakın zamanda yeni bulguların tescil edildiği üçüncü ülke ise, maviden mora ve pembeye kadar değişen safirlerin keşfedildiği Brezilya’dır. Böylece safir tutkunlarının endişelenmeleri-ne gerek yoktur: gelecekte de, bu ‘göksel’ ve iyi renk spektrumua sahip mücevherlerden yeterince olacaktır. Bununla beraber, en yüksek kaliteli safirler, dünyadaki tüm mücevher madenlerinde son derece nadir olarak kalacaktır.

Diyamandi İstanbul

Molla Fenari Mah. Nuru Osmaniye Cad. Gold Park Plaza
No:79 Kat:2 Daire:5 Çemberlitaş
Fatih / İstanbul - Turkey
Tel : (+90) 212 520 12 22
Fax : (+90) 212 511 11 75
Email : diyamandi@diyamandi.com

Diyamandi Antwerp

Hoveniersstraat 40. Box,
6 rd floor 2018
Antwerp/ BELGIUM
Tel : 00 323 232 04 44
Fax : 00 323 232 04 47
Email : sardes@diyamandi.com

Diyamandi Hong Kong

Romm 1608 16 th floor Working port
Commercial Bldg. No:3 hau fook street Tsim
Sha Tsu kowloon, Hong Kong
Tel : +85264077833
Fax : +85225346833
Email : kalpataru@diyamandi.com

Diyamandi Dubai

Office No:112
Gold Land Bldg.
Sold ouk deira Dubai
Tel : 0097-1-422 66 911
Fax : 0097-1-422 66 911
Email : dsm@diyamandi.com

© Copyright 2017. All Rights Reserved.

Son Rapaport tarihi : 31/01/2020